Yayınlarıma Hoşgeldiniz
Hintli CEO’ların yükselişini izliyor musunuz? Başarılarının arkasındaki sır nedir? IBM, Google, Microsoft, Adobe, Mastercard, Pepsi, Novartis, Diageo. Şu an Hintli CEO’lara emanet edilmiş şirketlerden sadece bir kaç örnek.
İlk akla gelen sebep, 1980’lerde ucuz işgücü nedeni ile teknoloji firmalarının Hindistan’a yaptığı çıkartmayla refahın artması ve eğitim sisteminde teknolojiye verilen ağırlık.
Sadece budur demek ise haksızlık. Bakın başarının sırrı olarak neler söyleniyor:
– Değişikliği ve belirsizliği hayatın bir parçası olarak kabul ediyorlar. Her koşula adaptasyonları çok hızlı.
– Her zaman bir B planları oluyor.
– Sınırlı kaynaklarla büyük işler başarıyorlar. Geldikleri ülkenin sınırlı koşulları ile büyümenin avantajı.
– Veri ile çok iyi çalışıyorlar. Çok kalabalık bir ülkede var olabilmek için, sınav sonuçlarından maddiyata kadar, sayıların çok büyük önemi var
– Çalışanlara aileleri gibi yaklaşıyorlar. Batılı yöneticilerin aile ve iş yaşamını kesin çizgilerle ayırmalarının tam tersi.
– Yönetimde çeşitliliği hem temsil ediyor, hem de kucaklıyorlar.
Bazı koşullar bize benzer aslında. Bir gün Türk CEO’ların da yükselişini okur muyuz sizce?
Müdür olduktan sonraki 1 yılım hayatımda en yoğun çalıştığım yıllardan biriydi. Yeni bir departmandık ve ben gece yarılarına kadar çalışırdım, yetmez eve de iş götürürdüm.
Bu yoğunluğun arkasındaki yanlış neydi?Pek çoğunuzun, “Yoo yanlış olan bir şey yok. Çok normal ve doğal. Yeni oluşum, yeni yöneticilik, başka ne olacaktı?” dediğinizi duyar gibiyim. Maalesef yanlıştı. Şimdi dönüp baktığımda hem kendime hem de ekibime eziyet ettiğimi görüyorum.
Onların yanına oturur beraber çalışırdım. Evet, departman müdürü olarak işleri bilmem gerekiyordu, ancak bu detayda değil. Zamanı hiç verimli kullanmamıştım.
Yapmam gereken “sağlıklı delegasyon ” idi.
Ve bunu Steven Sinofsky’nin şu sözü çok güzel açıklıyor bence; “Bir işi takım arkadaşına delege ettiğinde; yönetici olarak senin görevin başarının çerçevesini çizmek ve hedefleri açıkça tanımlamaktır.” Bu kadar net aslında. Aslolan işin detayları değil, önemli olan başarı çerçevesi ve gidilecek ufuk çizgisidir. Başarı çerçevesinin içi, hedeflere ulaşırken yapılan yolculuk, yöntemler ve çalışmalar, hep takımın oyun alanı. Bırakın takım, en güzel oyununu çıkarsın. Siz oyun kenarında onların yanında olduğunuzu hissettirin yeter. Böyle bir yönetici olmaya var mısın?
Kendi hayatın için sadece yöneticine ve şirketine güvenemezsin!
Aşağıdaki sorulara verdiğin cevaplar neler?
❓ Yeni şeyler öğreniyor musun?
❓ Yöneticine bazı şeyleri sana delege etmesini söylüyor musun?
❓ İş tanımına yeni bir şeyler ekledin mi?
❓ Kendini geliştirmek adına bir şeyler yapıyor ve bunu paylaşıyor musun?
❓ Kariyerin ile ilgili gelecek planları yapıyor musun?
❓ Etkili iletişim kurallarına dikkat ediyor musun?
Yukarıdaki sorulara cevabın evet ise sen;
Pozisyonunun ötesini görebildiğini ve yapabildiğini kanıtladın.
İş tanımını katma değer yaratarak gerçekleştirdin demektir.
Bunları yöneticinle ve İnsan Kaynakları ile görüşmelerinde muhakkak kullan. Seni fark etmelerini beklemek çok naif bir davranış olur. Çalış, akıllı düşün ve ileriye doğru büyü! Çok merak ediyorum, seni orada hangi pırıltılı anlar bekliyor?
İş hayatında görünür olmak her şeyin başı
İşte 3 önemli ipucu:
1-Aşağıdaki toksik düşünce ve davranışları hayatından çıkar.
Kendinizi kötüleyen ve yetersiz bulan tüm iç konuşmalar
Herhangi bir sorunda başkasını suçlamak
Hakkını aramayıp azla yetinmek
Her şeye karşı kayıtsız kalmak
Bunlar yıkıcıdır, sonu silik olmaktır.
2-Seni ilginç ve farklı kılan neyin var?
Müzik aleti mi çalıyorsun, oyunlarda çok mu başarılısın? Ya da sadece bir kitap kurdusun. Konunla ilgili şirketinde organizasyon yap. Bir grup kur. Böylece, seni daha çok kişi tanıyacaktır ve ayrıca liderlik özelliğin ortaya çıkacaktır.
3-Kuvvetli bir marka hikayen olsun
Sen kimsin ve iş hayatında ne vaat ediyorsun? Geçmişini ve başarılarını not et. Gerektiğinde kısa ve hap şeklinde anlat. Ve bir marka gibi ne vaat ettiğini bul. Büyük resmi çok iyi görürüm, strateji benden sorulur, zor kararları alırım ya da uygularım. Kritik nokta; vaat ettiğin şeyin senin için anlamlı ve sürdürülebilir olması gerekir. Aksi taktirde sakil duracaktır. Yapacağın çalışmaların, hareketlerin marka hikayen ile uyumlu olsun.
Her şey odak meselesi. Odağını kendine almaya hazır mısın
Sadece kablolu TV üyeliğini ve günlük Starbucks latte kahveni keserek 8 yıl daha az çalışabileceğini tahmin edebilir miydin?
Y kuşağının sonlarında doğan ve iş hayatına bir kaç yıl önce atılmış genç danışanım, tüm planlarını 50 yaşına gelmeden yoğun iş ortamından çekilip hayatla daha iç içe olmak üzere yapıyor
Bu hayalini gerçekleştirmek için kendine aksiyon adımları belirledi bile. İlk adımı “araştırma yapma” nın sonuçları çok ilginç
İlgilenenler için onun izni ile paylaşıyorum.
Çok kritik bir soru soruyor yazı: Günde bir Starbucks latte kahve içmek ve kablolu yayın izlemek için 8 yıl daha fazla çalışmak zorundasın, buna değer mi?Evet aslında yoğun iş hayatından çıkmak için bu kadar küçük tasarruflar bile yeterli. Linkini verdiğim yazıda çok detaylı analiz ve tablolar ile konu net bir şekilde ispat ediliyor.Veriler yurtdışı kaynaklı tabi. Ancak konunun ele alınışı, yapılan analizler çok ilham verici. Daha iyi ve huzurlu bir hayat fazla para kazanmaktan önemlidir diyen ve bunun için şimdiden hazırlanan Y kuşağına şapka çıkarıyorum. Siz ne düşünüyorsunuz?
Google’ın işe alım sorularından ilham almak ister misin?
Soruların şehir efsanesi olabileceği de çok konuşuldu. Ama bugün gerçekliğinden ziyade bize nasıl ilham olabilir, ona bakalım.
1- Larry Page’e ve sonra büyükanneme HTML 5’in önemini açıklar mısın?
Güzel soru; çünkü bir konunun önemini, ancak çok iyi biliyorsanız ve içselleştirdiyseniz, hem en iyi bilene hem de hiç bilmeyene aynı kalitede anlatabilirsiniz.
Yaptıklarına hakim ol ve içselleştir.
2- Hayatının bu aşamasında para kazanmayı mı yoksa yeni şeyler öğrenmeyi mi tercih edersin?
Yüksek ücret veremeyiz’in nazikçesi. Kendine dürüst ol. Bir süre az kazanıp çok öğrenmek senin için ne kadar kabul edilebilir?3-6 yaşındaki bir çocuğa adwords’ü nasıl açıklarsın?Bir konuyu 6 yaşındaki çocuğa anlatabilen, herkese anlatabilir.İletişim becerini ve yaratıcılığını kullan. Teknik terimlerin arkasına sığınma.
4-Sabah işe geldin, gelen kutusunda 200 e-posta var. Cevap vermek için nasıl bir öncelik sırası yaparsın?
Sık rastlanan, önemli, aynı zamanda günlük operasyonel bir konuya bile kişinin hangi strateji ile yaklaşacağını duymak çok ilginç olurdu.
Adaylar arasından sıyrılabilmek için kendini farklı nasıl anlatabilirsin?
Hadi, yaratıcılığını harekete geçir.
Böyle sorular için hangi cevapları veriyorsun?
70-20-10 kuralı Google tarafından uygulanıyor. Sen neden yapmayasın?
Google’ın yeni ve yenilikçi fikirler için kurulan iş modelinde, kaynakların %70’i ana işe, %20’si belirmekte olan fikirlere, %10’u ise yepyeni fikirlere ayrılıyor.İş hayatında hepimiz bir yerden sonra rutine girebiliyoruz.Bunu önlemek elinizde; 70-20-10 kuralını uygulayın.Haftalık 40 saatlik çalışma zamanından yola çıkalım:
3,5 gün
İşinizi var olan düzen ile yürütmek.
1 gün
İşinizde sizin de görebildiğiniz yenilikleri hayata geçirmek için çalışmak.
½ gün
Tamamen yeni, yepyeni belki de çılgın ne olabilir diye düşünmek.İtiraf edelim, böyle bir 1,5 gün hiç olamıyor değil mi?
Kurumsal hayatın vortexlerini bilen biri olarak, hadi ½ gün de benden kesinti olsun
Ama 1 GÜN yenilikler için alan aç kendine.
Ajandana yenilik zamanı diye kaydetmekle başla işe.
Maili hep aynı şekilde yazma.
Raporuna farklı bir cümle ekle.
İşimi nasıl daha az maliyetle yaparım diye düşün.
Ekip arkadaşlarını motive etmek için bir şey yap.
Projene, Steve Jobs olsaydı ne yapardı diye bak
Emily Dickinson’ın dediği gibi “Beyin, göklerden engindir.”
Bu potansiyeli kullanmaya var mısın?
Kişisel marka; sen yokken toplantı odasında senin için söylenenlerdir
Kurumsal iş hayatında şimdiki aklın olsa neyi farklı yapardın diye bir soru gelse, hiç düşünmeden vereceğim cevap şu olurdu;
Kişisel markamı bilinçli oluşturmak. İşyerinde her yaptığın, her söylediğin ya imajını kuvvetlendirir ya da baltalar ve direkt kariyer fırsatlarını etkiler .İş hayatının taşlı yollarında az yaralanarak devam etmek istiyorsan aşağıdakilere dikkat!!
İmajını şansa bırak, başkaları senin ve yeteneklerin hakkında kendi fikrini oluştursun.
Amaca yönelik hareket et ve performansında/davranışlarında tutarlı ol
Başka başarılı insanların imajını taklit et.
KENDİN GİBİ OL! Ama püf noktası var; kendine özgü güçlü yönlerini ve seni farklı kılan niteliklerini stratejik olarak kullanarak kendin gibi ol.
Kendi değerini anlatmak için vakit harcama, onlar seni fak etsin.
Performans görüşmelerini ve bire-bir görüşmeleri kendini anlatmak için kullan, başarılarını iş sonuçlarına bağla.
Dış görünüşün ne önemi var, rahat ol.
Giyiminde temiz, düzenli ve iyi görün, özellikle toplantılarda. İyi görünürsen, iyi hissedersin ve iyi izlenim bırakırsın.
Sahip olduğun bilgi ve deneyim sana yeter de artar.
Kendini güncelle ve geliştir
Ne dersiniz?
Lider Yönetici
Kariyerimde tıkandığım bir dönemdi. Beklediğim terfi bir türlü gelmiyordu. İş başvuruları yapmaya başladım. Rakip markalardan biri ile görüşmelerim ilerlemiş, final görüşme için gün sayıyordum. Bu esnada Japon koordinatörümden hiç beklemediğim bir toplantı daveti aldım. Üstüne üstlük yemeği dışarıda yiyecektik. Merakımdan ölüyorum, asistanı da ser verip sır vermiyor. Endişe ve merak içinde karnımda kelebekler ile gittiğim o öğle yemeğinden saygı ve kendime güvenle çıktım. Yaşadığım nezaketi ve insani yaklaşımı unutamam
Japon koordinatör, iş arayışımdan haberi olduğunu, çok üzüldüğünü ve sebebini merak ettiğini söyledi. Çok şaşırmıştım, hiç beklemiyordum.Kendi yöneticim, rahatsızlıklarımı dile getirmeme rağmen benimle ilgilenmemişti, yapacak bir şey yok modundaydı.Dolaylı bağlı olduğum yabancı yöneticinin bu konuya eğilmesi beni çok duygulandırmıştı. İnsani yaklaşımla dolu o yemekte bana kısaca şunu söyledi:“Sana hiçbir şey için söz veremem, konuşmalarım şirket adına değil. Ancak sen şirket için değerli bir çalışansın. Sabretmelisin, hem kendi emeğin hem şirketin emeği için.”Ben sabrettim. Bir süre sonra reorganizasyon ile başka bir direktörlüğe yönetici olarak atandım. 13 yıl boyunca canla başla çalıştım.Bu yönetici farkı değil de nedir sizce?
İşe başlamamın üzerinden 5-6 ay geçmişti. Bayi ziyaretine gittim.Gözlemlerimi CEO ile yapılan toplantıda paylaşmam istendi.Hem yeni olmam hem de yaşadıklarımın ilginçliği nedeni ile sansürsüzce konuştum.CEO’muz konuşmamı kesmeden dikkatli bir şekilde beni dinledi ve teşekkür etti.“Bunlar bizim için çok değerli bulgular dedi” ve toplantıdaki yöneticilerle konuyu değerlendirdi.Benim kadar yeni birini bu kadar dikkatli dinlemesi, söylediklerime değer vermesi bendeki motivasyonu tavan yapmıştı.Ama bu kadarla da kalmadı.
Türkiye genelinde yapılan bayi toplantısında, tüm bayilere isim vermeden benden ve benim ziyaretimde yaşadıklarımdan bahsederek konuyu yapılacak geliştirmelere bağladı.
Benim için bundan daha gurur verici bir şey olamazdı.Katma değer yarattığımı, büyük ve başarılı bir ailenin parçası olduğumu, değerli olduğumu, yaptığım işte iyi olduğumu hissetmiştim. Bu duygulara sahipseniz nerede olursanız olun muhteşem sonuçlar çıkarırsınız ve canla başla çalışırsınız.
İşte bunu sağlayan lider yöneticilerdir.
Lider yönetici olmak için illa CEO olmanız gerekmiyor.
Hangi unvanda olursanız olun lider olabilirsiniz.
Önemli olan insana saygı ve ona kendini nasıl hissettirdiğiniz.
Siz ne dersiniz?
Birden fazla karpuzu bir koltukta taşımakla övünürdüm eskiden.
Gün içinde zamana karşı yarışırken işleri bir arada yapar, yapılacaklar arasında geçişlerle günlük çıktımı maksimize ederdim.Telefonla konuşurken maillerimi kontrol eder, öğlen yemek saatinde çocukların öğretmenleri ile görüşürdüm. Yapmayın
Beyinle ilgili yapılan araştırmalara göre böyle bir işleyişin 3 yan etkisi var:
Aynı anda birden fazla işi yapmak, kısa dönemde zamandan kazanç gibi görünürken aslında uzun dönemde kayıp. Çünkü beyin aynı anda iki işe birden tam anlamı ile odaklanamadığı için yaratıcılığa yer açamıyor ve yapılan işin kalitesi düşüyor.
Ve uzun dönemde bu sizi ortalama performansa götürüyor.
Bir işten diğerine geçerek çalışmanın etkisi ise zaman maliyeti.
Bir işten diğerine geçişte beyin yeni kurallara/davranışlara göre karar aldığı için saniye ölçeğinde de olsa zaman harcıyor.
Karmaşık konularda ise süre artıyor, sürekli geçiş yapılarak çalışıldığında kişinin üretken zamanının 40%’ı boşa harcanıyor.
Dikkat dağınıklığı nedeni ile hata/kaza riski yükseliyor.
Araba kullanırken cep telefonuyla konuşmanın tehlikesini hatırlayın.
Bugün odağımızı odaklanmaya alalım!
İşi değil kaliteli çıktıyı ve kaliteli zaman yönetimini yüceltelim.
Ne dersiniz?
İş hayatında en sık yapılan 5 hata:
1-Kafanızda soru varken sormamak,
Sormuyorsan işin sonucu için 1-0 geriden başlıyorsun demektir. Toplantıda isen kendini tanıtma fırsatını kaçırıyorsun. Potansiyeline güven, her aklına gelen sorunun gereksiz olması mümkün mü sence?
2-Fark edilmeyi beklemek,
Aynı kalitede iş yapan iki çalışan var. Biri, hedeflerini, nereye ulaşmak istediğini ve yapılacaklar konusunda istekli olduğunu belirtiyor. Diğer çalışan ise “siz ne öngörürseniz” diye sessiz kalıyor. Bir insan kaynakları yöneticisi, hangisi için daha kolay çözüm üretir?
3-Baştan sınırlarını belirtmemek,
Yöneticine ve diğer çalışma arkadaşlarına, sınırlarını zorladıklarında açıkça belirt. Tabi ki nazik ve sağlıklı bir şekilde olması şart! Fedakarlığını kimse bilemez, onların tek fark edeceği şey işin yapılıyor olmasıdır.
4-Fazlasıyla işe gömülmek,
İş hayatı sadece işten oluşmaz. İş dışında; şirketin gittiği yön, departmanlar arası dinamikler, ilişki yönetimi, şirket içi fırsatlar, tehditler…, işin kendisi kadar önemlidir, kaçırmayınız.
5- Geribildirim istememek,
Yılsonunu beklemek gelişebileceğin tam bir koca yılı kaçırmak demektir. Geribildirim istemek ve kendini geliştirmek konularında proaktif ol.
Sana da tanıdık mı bunlar? Vazgeçtiğinde hayatında neler değişir?
Sevgili yöneticiler, aşağıdaki iki örnekten hangisi sizce daha etkili?
– Satış ekibini yönettim
– Satış ekibini farklı prim sistemlerini kullanarak yönettim. Bu sayede satışlarımız %5 oranında arttı ve yıl sonundaki şirkete katkısı 1.000.000TL oldu.
Aslında işin adı aynı. Ancak;
İşi gerçekleştirme yolu
Onu anlatma şekli,
açısından ikisinin arasında dağlar kadar fark var. Hem kendinizi fark etmek, hem de fark edilmek için bu iki nokta çok önemlidir. Yönetici olarak bir marka olduğunuzu unutmayın. Bu marka ne vaat ediyor ve kendini nasıl tanıtıyor?